Kanun Yapma Yetkisi Kime Aittir? Demokrasi, Güç ve Halkın Sesi Üzerine Bir Yolculuk
Bazen gündelik hayatın akışı içinde durup düşünmeyiz: “Bu yasaları kim çıkarıyor?”, “Benim hayatımı etkileyen kurallar nerede, kim tarafından yazılıyor?” Oysa bu sorular, toplum olarak varoluşumuzun kalbinde yatar. Kanun yapma yetkisi, sadece hukuki bir kavram değil; adalet, temsil, güç ve demokrasi arasındaki ince dengenin adıdır. Bugün gelin, bu yetkinin kime ait olduğunu yalnızca teorik bir açıklamayla değil, gerçek hayattan hikâyeler ve verilerle birlikte keşfedelim.
Kanun Yapma Yetkisi: Devletin Kalbindeki Güç
En temel tanımıyla kanun yapma yetkisi, bir devlette bağlayıcı ve genel kurallar koyma hakkıdır. Bu yetki modern devletlerde genellikle yasama organına, yani parlamentoya veya meclise aittir. Türkiye’de bu görev Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne (TBMM) verilmiştir. Anayasa’nın 87. maddesi açıkça belirtir: Kanun koymak, değiştirmek ve kaldırmak TBMM’nin yetkisindedir.
Bu düzen sadece Türkiye’ye özgü değildir. Fransa’da Ulusal Meclis, İngiltere’de Parlamento, ABD’de ise Kongre bu görevi üstlenir. Temel ilke aynıdır: Halk tarafından seçilen temsilciler, halk adına yasa yapar. Böylece kanunlar, yalnızca bir otoritenin iradesini değil, kolektif iradeyi yansıtır.
Tarihten Bir Hikâye: Yasaların Halkla Buluştuğu An
19. yüzyılın ortalarında İngiltere’de başlayan “Reform Yasaları” süreci, kanun yapma yetkisinin nasıl halkın iradesine yaklaşabileceğini gösteren çarpıcı bir örnektir. Sanayi Devrimi’yle birlikte yeni bir işçi sınıfı doğmuş, ancak temsil hakları yoktu. Halkın baskısı arttıkça Parlamento adım atmak zorunda kaldı. 1832 Reform Yasası ile daha geniş bir kesime oy hakkı tanındı ve yasa yapma süreci elitlerin tekelinden çıkmaya başladı.
Bu süreç, bugün demokrasilerin temelinde yatan bir gerçeği ortaya koydu: Kanun yapma yetkisi, ne kadar halkın taleplerine duyarlı olursa, yasalar da o kadar meşru ve etkili olur.
Modern Dünyada Kanun Yapımı: Sadece Meclisle Sınırlı Değil
21. yüzyılda kanun yapma yetkisi artık yalnızca meclis salonlarında gerçekleşen bir süreç değil. Halkın katılımı, dijital çağın getirdiği araçlarla birlikte daha aktif bir hâle geldi. Örneğin, Avrupa Birliği’nde vatandaşlar “Avrupa Vatandaş Girişimi” yoluyla yasa teklifinde bulunabiliyor. ABD’de bazı eyaletlerde referandumla kanun değişikliği yapılabiliyor.
Türkiye’de de kamuoyunun baskısı yasa yapım süreçlerini etkileyebiliyor. 2023 yılında yapılan bir araştırmaya göre, TBMM’de kabul edilen kanun tekliflerinin %27’si doğrudan kamuoyu tartışmalarından sonra şekillenmiştir. Bu da gösteriyor ki, resmi yetki parlamentoda olsa bile, toplumsal baskı ve talepler yasaların yönünü belirleyebiliyor.
Yürütme ve Yargı Arasındaki Sınırlar
Kanun yapma yetkisi yasama organına aittir ancak bu süreçte yürütme (hükümet) ve yargı da dolaylı roller oynar. Hükümet, kanun teklifleri sunarak gündemi belirleyebilir. Yargı ise Anayasa Mahkemesi gibi kurumlar aracılığıyla çıkarılan yasaların anayasaya uygunluğunu denetler. Bu denge, demokratik sistemlerin temel taşlarından biridir.
Bir İnsan Hikâyesi: Yasaların Gerçek Hayattaki Yansıması
2010’lu yıllarda İstanbul’da yaşayan Elif, yıllarca sigortasız çalıştırıldığı için emeklilik hakkı kazanamamıştı. 2019’da çıkarılan bir yasa ile geçmiş sigorta primlerinin borçlanılmasına izin verildiğinde, Elif’in hayatı değişti. Artık emekliliğe hak kazanmıştı. Bu küçük hikâye, kanunların nasıl insanların yaşamını doğrudan etkileyebileceğinin güçlü bir örneğidir.
Sonuç: Yetki Bizde, Söz Bizde
Kanun yapma yetkisi teknik olarak parlamentolara ait olabilir, ama o parlamentoyu oluşturan temsilcileri seçen, yasaları şekillendiren, talepleriyle süreci yönlendiren biziz. Demokrasi, sadece oy kullanmakla bitmez; yasaların arkasındaki itici güç olmaya devam etmekle anlam kazanır.
Şimdi sıra sizde: Sizce vatandaşlar yasa yapım süreçlerine yeterince dahil olabiliyor mu? Kanunların gerçekten toplumun sesini yansıttığını düşünüyor musunuz? Yorumlarınızı paylaşarak bu sohbeti hep birlikte büyütelim.